Probiyotik ürünler tüketildiklerinde sağlık üzerinde olumlu etki yaptıkları düşünülen mikro organizmalardır. Saflaştırılmış ürünler bağırsak flora bozukluğuna bağlı ishallerde bağırsak düzenleyici olarak reçete edilebilirler.
Laktik asit bakterileri ve bifidobacterium probiyotik olarak en sık kullanılan bakterilerdir, fakat bazı maya ve basiller de kullanılabilir.
Probiyotikler fermente yiyecekler ile birlikte, aktif canlı kültürler olarak yoğurt, soya yoğurdu veya diyet destekleri olarak alınabilir.
Probiyotikler “genel olarak güvenle tüketilebilir” kabul edilmektedir, fakat ender durumlarda bakteri ile barındırıcı ortam arası etkileşimlere ve istenmeyen yan etkilere neden olabilir.
Probiotik pazarının hızla büyümesi karşısında, probiotik olduğu iddia edilen mikroorganizmaların sağladığı söylenen faydaların bilimsel olarak kanıtlanması için şartlar ileri sürülmesine ihtiyaç duyulmuştur. Probiotik ürünlerin tüketilmesinin sayısız faydaları sıralanmakla beraber, bunlar bilimsel kanıtlarla desteklenmemekte olup, ABD’de Federal Ticaret Komisyonu tarafından yanıltıcı reklam olarak kabul edilip yasaklanmıştır.
Bilimsel bir araştırma sonucunda elde edilen yeni bulgular, insanların bağırsaklarında bulunan bakterilerin önemine ışık tutuyor.
Amerika’da 28 milyon, Birleşik Krallıkta ise 3,6 milyon kişi tip 2 diyabetle yaşıyor ve bu çalışma onlar için faydalı olabilir.
Bu tür çalışmalar obezite, MS, artrit ve diğer hastalıklarda bağırsak mikrobiyatasının rolünü ortaya koyuyor.
Kopenhag Üniversitesi bilim insanları, bir insanın bağırsaklarında bulunan bakterilerdeki dengesizliklerin insülin direncine ve buna bağlı olarak da tip 2 diyabete neden olabileceğini buldu.
Bu raporun başyazarı Profesör Oluf Pedersen araştırmayla ilgili şunları söyledi: “Bağırsak mikrobiyotasındaki bazı dengesizliklerin, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve aterosklerotik kalp hastalığı gibi epidemik olarak artan, yaygın bozuklukların habercisi olan insülin direncinin temel destekleyicisi olduğunu belirledik.”
Probiyotik Ürünler
- Yoğurt: En iyi kaynaklardan biridir, genellikle laktik asit bakterileri (Lactobacillus acidophilus) tarafından fermente edilmiş sütten yapılır. B12 vitamini, kalsiyum, fosfor gibi vitamin ve mineralleri içerir. Kemikleri güçlendirir, kan basıncını düşürür, irritabl barsak sendromunun belirtilerini hafifletir. Sütteki laktoz denilen şekerin sindirilememesi durumunda gaz, şişkinlik, ishal gibi rahatsızlıklar yaşayan laktoz intoleransı olanlar için uygundur.
- Kefir: Fermente edilmiş süt içeceğidir, güçlü bir probiyotik kaynağıdır. İnek, koyun, keçi sütüne kefir taneleri eklenerek yapılır. Kemikleri güçlendirir, sindirime yardımcı olur, enfeksiyonlara karşı korur, laktoz intoleransı olanlar tarafından iyi tolere edilir. Kolesterol, kanser, diyabet, bağışıklık üzerinde olumlu etkisi vardır. Tümör oluşumunu engellediği, varolanın ilerlemesini yavaşlattığı düşünülmektedir.
- Lahana turşusu: Probiyotik özelliklerinin yanısıra C vitamini, B vitamini, K vitamini, demir, manganez, sodyum ve lif açısından zengindir. Göz sağlığı için önemli antioksidanlar içerir. Kanseri, kalp hastalıklarını, alzheimerı önler, karaciğer yağını giderir, kan şekerini düzenler.
- Salatalık turşusu: Kalorisi düşüktür, kanın pıhtılaşması için gerekli K vitamini kaynağıdır. Alzheimer, sindirim problemleri, karaciğer sorunları, diyabet gibi daha pek çok hastalıkta fayda sağlayan güçlü bir antioksidandır. Ancak sirkeyle yapılan turşuların probiyotik etkisi yoktur.
- Boza: Vitaminler, mineraller, antioksidanlar bakımından zengindir. Vücudun bağışıklık direncini artırır, enerji verir, sinirleri yatıştırır, mide ağrılarına iyi gelir, hazımsızlığı giderir. İçerdiği yüksek kalsiyum sayesinde kemik ve kasları güçlendirir.
- Tarhana: Vitamin, mineral açısından zengindir, oldukça besleyicidir. Dinç tutar, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, tokluk hissi verir. Kolesterolü düşürmeye, mide asidini düzenlemeye yardımcıdır.
- Peynir: Besleyicidir ve iyi bir protein kaynağıdır. Kalsiyum, B12, fosfor, selenyum dahil önemli vitamin ve mineraller içerir. Kalp ve kemik sağlığına faydalıdır. Çoğu peynir türü fermente edilmekle birlikte hepsi probiyotik içermez. İyi bakteriler mozzarella, çedar, süzme peynir gibi bazı peynirlerde yaşlanma sürecine dayanır
Probiyotik Diyabeti Engeller mi?
Danimarka Teknik Üniversitesi’nden uzmanlarla çalışan araştırmacılar, bu çalışma içi diyabeti olmayan 277 kişi ile tip 2 diyabet hastası 75 kişiyi inceledi.
İnsülin hormonunun çalışması ile ilgili analizler gerçekleştirdiler.
Bunu yapmak için araştırmacılar kandaki 1.200’den fazla metabolitin yoğunluklarını izlediler.
Ayrıca, bağırsak mikrobiyotasındaki bazı dengesizliklerin yaygın metabolik hastalıklara ve kalp damar hastalıklarına neden olup olmadığını keşfetmek amacıyla insanın sindirim sisteminde var olan binlerce bakteride DNA tabanlı ileri çalışmalar gerçekleştirdiler.
Araştırmacılar insülin faaliyeti zayıf olan ve buna bağlı olarak insülin direnci mevcut olan kişilerde kandaki aminoasit gruplarının seviyelerinin yüksek olduğunu belirledi.
Yeni yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, bir kişinin bağırsağında yer alan bakterilerdeki dengesizlik insülin direncini tetikleyebilir. Bu da tip 2 diyabete neden olur.
Bu aminoasitlere dallı zincirli amino asitler (BCAA) adı verilir ve kandaki seviyelerinde artış olmasının bağırsak mikrobiyotasının yapısında ve işlevindeki bazı değişikliklerle bağlantılı olduğu görülmüştür.
Bağırsaktaki bakterilerce BCCA’ların biyosentezinde iki bakterinin (Prevotella copri ve Bacteroides vulgatus) başlıca rol aldığı bulundu.
Bu bakterilerin insülin direncinin gerçek etmeni olup olmadığını test etmek için araştırmacılar üç hafta süreyle farelere Prevotella copri bakterisi verdiler.
Bakteri ile beslenen gruptaki farelerin kanlarında BCAA seviyelerinde artışın yanı sıra insülin direncinde ve glukoz intoleransında iyileşme olduğu görüldü.
Probiyotik Araştırmasından Çıkan Sonuçlar
Bu raporun başyazarı Profesör Oluf Pedersen araştırmayla ilgili şunları ifade etti: “Bağırsak mikrobiyotasındaki bazı dengesizliklerin, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve aterosklerotik kalp hastalığı gibi epidemik olarak artan, yaygın bozuklukların habercisi olan insülin direncinin temel destekleyicisi olduğunu belirledik.”
Danimarka Teknik Üniversitesi uzmanlarından Henrik Bjorn Nielsen ise bu çalışma ile ilgili şu açıklamaları yaptı: “Bu çalışma tıbbi ve teknik gelişmeler açısından çok önemli. Ayrıca, serum metabolomikleri, mikrobiyom ile klinik verilerin tek bir analiz entegre edildiği ilk çalışma.”
“Daha da önemlisi bu analiz, hastalıkla ilgili olarak farklı bakteriyel türlerin önemini ortaya koyuyor ve bu da insülin direncine neden olan mikrobu belirlememize olanak sağlıyor.”
Profesör Pedersen ise şunları ekledi: “İnsülin direnci olan pek çok kişi bu rahatsızlıklarının farkında bile değil.”
“Ancak, fazla kilolu ve obez kişilerin çoğunluğunda insülin direnci olduğu ve daha az kalorili beslenmeyle sebze alımını artırmanın ve hayvansal yağlar açısından zengin besinlerin alımının azaltılmasının bağırsak mikrobiyotasının dengesizliklerini normalleştirdiği, bununla eş zamanlı olarak insülin hassasiyetini iyileştirdiği biliniyor.”
Elde edilen bulgular Nature dergisinde yayınlanmıştır.
Sağlık ile ilgili daha fazla içerik görmek için lütfen kategoriye tıklayın.